Uzun zamandır bir şeyler yazmıyorum. Bir düzen bulmuş standart şekilde yazmayı ödev edinmiştim. Ta ki deprem bütün hayatımızın dengesini bozana dek. Yazmak, gezmek, kamp yapmak ile ilgili bir şeyler paylaşmak bana biraz adaletsiz gelince bırakıverdim yazmayı.
Bir süredir ruh halim değişken. İniş çıkışlar yaşıyorum içimde. Fark ettiklerim ve fark edemediklerim var hem kendimde, hem de çevremde.
Fark Edememek
İnsan aslında önce kendisini fark etmeliymiş hayatta. Neler hissettiğini, nasıl hissedebileceğini bilmeliymiş.
“Beni ne mutlu eder?” diye sordunuz mu hiç kendinize? Veya “Ne zaman üzülürüm ben?” dediniz mi hiç?
Bunları kendinize sorup söyleyebildiniz mi? Yoksa birinin sizi çözmesini, anlamasını ve bir zahmet bu sorularınızın yanıtını size söylemesini mi beklediniz?
“Ben kendimi tanıyorum, biliyorum.” dediğinizi duyar gibiyim. Bence işte en büyük yanılgımız tam da orada.
Bence biz kendimize göre tanıyoruz, hislerimizi, davranışlarımızı. Peki ya karşımızdaki nasıl bilir bizi? Bu çok önemli mi peki? Benim nasıl biri olduğumu, başkasının benim için ne düşündüğünü bilmek mi önemli olan, benim kendimi tanımam mı?
Kendini Tanıyor musun?
Hiç aynanın karşısına geçip, kendini fark ettiğin oldu mu? Kendine itiraf ettiğin davranışların oldu mu? Hiç kendine kızdın mı?
Dün bir hocam bana “Neden böyle yapıyorsun, hiç düşündün mü?” dediğinde kendi iç sesimi seslendirip itiraf ettim. Neden etrafımdaki insanları çok fazla önemsediğimi, neden onların fikirlerine önem verdiğimi ve neden bu fikirlerin benim duygularıma da etki ettiğini söylediğimde fark ettim.
En acı olan da neydi biliyor musunuz? Kendimi hep geri planda bıraktığımı fark etmiş olmak. Etrafımdaki en yakınlarım, çevre etmenlerim kafamın içinde o kadar çok yer etmiş ki, kendime özel zaman ayıramadığımı fark ettim. Ayıramamak değildi bu kendim için özel bir zaman nasıl ayrılır bunu bilememekti. Anlık mutluluklarımın aslında benim kendime yaptığım iyilikler olduğunu düşünmüşüm çünkü hep.
Ne Yapmalıyım?
Kendime ait özel bir zaman yaratmak ama sadece kendi mutlu olduğum bir şeyle vakit geçirmek beni mutlu edecekmiş, fark etmemişim.
Uzun zamandır dağınık ruh halimin toparlanabilmesi için kendime bir güzellik yapmaya karar vermem gerekiyor.
Ben de bunu işte bu yazıyı yazarak başlamaya karar verdim. Çünkü aklımdan geçenleri, iç sesimin söylediklerini kelimelere dökersem farkındalığımı kabullenmiş olurum diye düşündüm ve yazmaya başladım. Aklımdan ne geçerse. Kontrol etmeden, sorgulamadan, okuyanlar ne der diye düşünmeden yazmaya başladım.
Hocamın tavsiyesi üzerine dün gece başladığım bir kitabın daha ilk bölümlerinde kafamda bir şeyler oluşturmaya başladı. Tavsiye olarak hemen edindiğim kitabı sizlerle de paylaşmak istiyorum. Henüz bitmedi ama belki benim gibi bir ruh halinde olan birilerine faydası olur.
Çünkü insanın çevresindeki insanları değil, önce kendisini tanımasının önemli olduğunu anlatan bir kitap olduğu yazıyormuş kitabın ilerleyen satırlarında.
İşte okumaya başladığım kitabım;
Kitabın arka kapağında yer alan bir paragrafı paylaşıyorum sizlere, belki ilginizi çeker.
“Hitler faşizminin gölgesinde yaşayan ve üreten bir yazar olarak Stefan Zweig’ın yaşamına bakmak, onun sadece sanatına bakmak demek değildir. Onun hikayesi, aynı zamanda Avrupa’nın da hikayesidir. Bu kitap, hayal kuran ve hayali uğruna mücadele veren, ancak ne yazık ki hayalinin gerçekleşmesinde sabırsızlık eden bir yazarın yolculuğudur. Hayali gerçekleştiğinde artık yaşamıyor olan sabırsız bir yüreğin yolculuğudur.”
Kerem Kına – Stefan Zweig : Bilmek Değil Sadece Hayal Etmek İnsanı Mutlu Kılar
Ben henüz daha ilk bölümleri arasında kaybolmaya başlarken kendim için bir şeyler yapmaya karar verdim. Kendi istediğim ve bana iyi geleceğini düşündüğüm bir eğitim almak istiyorum. Araştırmalarımı yapıp belki daha sonraki bir yazımda bilgilendirmeler de yaparım, kim bilir?
Tavsiyem Olsun
Kendinizi tanımaya, ruhunuz için güzel şeyler yapmaya vakit ayırın. Siz değerlisiniz unutmayın. Kendinize değer verdiğinizde değer görecek, göstereceksiniz.